28 Ocak 2015

DOLGULU POĞAÇA



Ben yiyemedim ama öyle çok kişi yedi ki, ben de çok mutlu oldum. Herkes bayıldı diyebilirim bence harika bişi oldu. Bundan böyle sık sık yaparım ben bundan. Yeni şeyler üretmek ne güzel birşey. Apartmandaki komşularımdan biri yapmıştı böyle dolgulu poğaça çok sevmiştim o zamanlar. Birkaç yıl geçti üstünden tabii. Dün akşam öğrenince iç malzemesini kendi poğaça hamurumla denemek istedim. Ve sonuç gerçekten harika oldu, tek püf noktası hamurun ince olması gerekiyor ki örgü olacağından içi iyi pişsin. Çemen, zeytin ve peynir seven herkes bence bayılacak bu poğaçalara..


MALZEMELER

1/2 bardak ılık su
1/2 bardak ılık süt
1/2 bardak sıvı yağ
1/2 paket kabartma tozu
1 yemek kaşığı şeker
1/2 yemek kaşığı tuz
1 yemek kaşığı toz maya
Aldığı kadar un

İç Harcı İçin

1 yemek kaşığı kaşığı biber salçası
1 yemek kaşığı domates salçası,
Zeytinyağı
4-5 ceviz içi
Karabiber
Nane
Kekik
100 gr. beyaz peynir
Maydanoz veya dereotu
Siyah zeytin




YAPILIŞI

Ilık suyu derin bir kaba boşaltın üzerine şeker ve mayayı ekleyip iyice karıştırın. Maya ve şeker eridikten sonra un hariç diğer malzemeleri ekleyip güzelce karıştırın. Son olarak unu yavaş yavaş koyarak ele yapışmayacak bir hamur elde edin. Üzerine bir nemli havlu veya kapak kapatıp iç harcı hazırlamaya geçin. Bir kaseye beyaz peyniri ezin içine dereotu veya maydanoz  doğrayın. Diğer bir kaseye salçaları alın için irice doğranmış ceviz, zeytinyağı, karabiber, nane, kekik ilave edip güzelce karıştırın. Çekirdeklerinden ayrılan yeterli miktar siyah zeytini, çok küçük olmayacak şekilde doğrayarak ayrı bir kaseye koyun. Hamurunuzu 6 eşit parçaya ayırın ve yuvarlayın. Her bir parçayı tezgaha un serperek pide gibi ince uzun açın. Hamur çok kalın olmasın. Kalın olursa içi hamur kalabilir. 3 hamuru bu şekilde açın ve birine çemenli, birine peynirli, diğerine zeytinli harçtan koyun ve üzerini kaparak rulo şeklinde yuvarlayıp uzatın. Daha sonra bu 3 ruloyu saç örgüsü yapın ve yağlı kağıt serili fırın tepsisine yerleştirin. Kalan 3 hamuru da aynı bu şekilde hazırlayıp, tepsiye yerleştirin. Tepside 15-20 dakika poğaçalar mayalanırken fırını 200 dereceye ayarlayın ve tepsi mayasını alan poğaçaları 200 derecede altı ve üstü kızarana kadar pişirin. Afiyet olsun, Nino'dan sevgiler...

27 Ocak 2015

KIBIN


Karay Türklerinin Kıbın böreği olarak karşımıza çıkan, haşlanmış şekliyle de bizim mantıları andıran harika bir lezzettir Kıbın. Ve asla bir tabak yetmez :) Bence çok pratik bir yemek. Özellikler hafta sonları çoluk çocuk birlikte zevkle yiyebileceğiniz bir tat. Haşlanmış hali mantıya, kızartılmış hali ise bizim çiğ böreğe benziyor. Sadece mantıdan büyük, çiğ börekten küçük. Katlanışı çok zevkli ve kolay. Bol yağda kızartıldığı için kızarmışından çok haşlanmış hali daha sağlıklı olur gibi geldi bana :) çocuklar da haşlanmış halini daha çok sevdiler. Geçelim tarife..

MALZEMELER

Hamuru İçin
1/2 paket un
Ilık su
Tuz
(Açarken tezgaha serpmek için de biraz un gerekiyor)

İç Malzemesi
1/2 kg bıçak sırtı doğranmış yağsız dana eti veya kıyma
2 baş kuru soğan
Karabiber
Tuz
Sıvı yağ



YAPILIŞI

Yarım paket unu derin bir kaba alın, ortasını açın ve biraz tuz koyup, ılık suyla güzelce yoğurun. Hamurun üzerini örtüp, iç malzemeleri hazırlamaya geçebilirsiniz. 2 baş kuru soğanı rondodan geçirin, bıçak sırtı doğranmış yağsız dana eti veya kıymayı soğanla güzelce yoğurun. İçine biraz sıvı yağ, biraz tuz, biraz da karabiber ilave edip, harmanlayın. Hamurunuzu bezelere ayırın ve tek tek açın. Açtığınız hamurunuzu kesme aparatı veya su bardağıyla yukarıdaki gibi kesin ve içine bolca harç koyup, fotoğraftaki gibi kapatın. Derin bir tencereye su, tuz ve sıvı yağ koyup haşlayarak pişirebileceğiniz Kıbın'ı, isterseniz yağlayıp fırında pişirebileceğiniz gibi, bol yağda kızartarak da pişirebilirsiniz. Bu sizin tercihinize kalmış. Şimdiden afiyet şifa olsun. Nino'dan sevgiler...

Bebelere Kahvaltı ve Ara Öğün Zamanı


Ek gıda olayı bambaşka bir macera gerçekten. 5 ila 6. aylarda başladığımız bu serüven kimi zaman güzel yiyen bebelerle harika bir macera olurken, bazen bebeğin istememesiyle kabusa dönebiliyor malesef. E ne yapacağız o zaman? Bu konuda uzman değilim ama 3 oğlumunda farklı hikayeleri bu konuda beni biraz olsun tecrübe sahibi etti sanırım. Her zaman söylediğim gibi ilk zamanlar karıştırıp versekte 1 ay kadar sonra tek tek yedirmeye alıştırmalıyız bebekleri. Kaşıktan yemektense anne elinden ya da kendi elinden yemeği daha çok seviyor bebekler. Kaşığı reddediyorsa elinizi güzece yıkayıp öyle verebilirsiniz. 5. aydan itibaren başlayabileceğiniz kahvaltılara; yumurta sarısı (1/8 ile başlayarak 3-4 günde bir artırma yöntemiyle veriyoruz), evde kendiniz yaptığınız tereyağı (burada tarif vermiştim), 1 çay kaşığı pekmez (pekmez alerji yapabilir biraz verip birkaç gün pişik olup olmadığını kontrol ettikten sonra devam etmeli), 1 tatlı kaşığı labne peynir ile evde yapacağınız bisküvilerden ekliyebilirsiniz. 7. ayda ben artık tam buğday unundan yağtığım ekmekden de biraz ilave ediyorum. Hepsini ayrı ayrı yediyorum. Yumurta biraz alerjik olduğu için haftada 3 gün ve yarım veriyorum.

7. ay kahvaltımıza krep ekledim ben. Belki ilk kez3. bebekte bu kadar cesurum :) Mercimek tanesinden biraz daha büyük parçalara böldüğüm az bi krebi labneyle karıştırıp, haftada bir kez bizimle birlikte yiyor ve çok seviyor. Krebi yağda kızartmadığım ve tuz koymadığım için sorun yok. Sadece günlük alıp kaynattığım süt, tam buğday unu ve yumurta ile yapıyorum. Hem bize hem Hasoğlana kahvaltı oluyor. Bir taşla pekçok kuş :))



Meyve pürelerini cam rendede rendeleyerek kaşıkla verebileceğiniz gibi, marketlerde satılan meyve fileleri de müthiş işe yarıyor ve bebeklerin boğazına gitme riskini ortadan kaldıran bu filelerle kendi elleriyle yedikleri meyveleri bebekler daha çok seviyor. Bunda ise hijyen çok önemli her kullanımdan sonra güzelce yıkayıp kaynatmak gerekiyor. Bebeklerde ek gıda olayının bence bir formülü yok çünkü her çocuk ayrı bir dünya bunu unutmayın sizin bebeğiniz de kendine özel. Yedikleri de onu zamanla size tanıtacak sadece biraz sabır :) Nino'dan sevgiler...

26 Ocak 2015

KARACİĞERİM DOSTU CANIM ENGİNAR



Enginarın dolmasını Egeliler iyi bilir ne çok severim onu sıyıra sıyıra yemeyi. Ama burda öyle İzmir'de olduğu gibi bol bulunmuyor malesef. Dondurulmuş enginar kalplerini bulabildiğime bile çok seviniyorum, eskiden onları da bulamazdım çünkü ya da belki ben bilmiyordum. Karaciğerimde belki yaptığım yanlış diyetlerin akabinde verdiğim hızlı kilordan belki bırakınca aldığım hızlı kilolardan dolayı bir yağlanma sözkonusu ve bu grade 2 yani 2. derece. Diyet yaptığım dönemlerde bunu 1. dereceye indirmeyi başarmıştım, şimdi hedefim yeniden karaciğer yağlanmasından kurtulmak inşallah. Karaciğer dostlu enginar, iyi ki seviyorum seni yok ne yapardım :) Haftada 2-3 kez pişirmeye niyet ettim bakalım başarabilecekmiyim. Nino'dan herkese mutlu, sağlıklı bir hafta duasıyla, sevgiler...


MALZEMELER (2 Kişilik)

4 adet haşlanmış enginar kalbi
2-3 adet taze soğan
1 yeşil 1 kırmızı etli biber
Kuru veya taze dereotu
2 adet domates
3-4 yemek kaşığı önceden haşlanmış işlenmemiş buğday veya siyah pirinç
1 yemek kaşığı zeytin yağı
Tuz

YAPILIŞI

Haşlanmış enginarları küçük küçük doğrayın, yeşil taze soğanları, biberleri de doğrayıp ekleyin. Domatesleri küp küp doğrayarak içine ilave edin. Haşlanmış bulguru da ekleyip yarım çay bardağı kadar su ilave edip, tuzunu ayarlayın, 1 yemek kaşığı zeytinyağı koyun ve pişirin. 20-25 dakikada hemen pişecektir. Piştikten sonra servis yaparken varsa taze dereotu yoksa kurutulmuş dereotu ile servis yapın. Afiyet olsun...


25 Ocak 2015

ÇİLEKLİ BİSKÜVİLİ MUHALLEBİ

Sabah bir enerji vardı üzerimde kucağımda Hasoğlan, paçama yapışmış Memo ile bu muhallebileri yaptım :) Seviyorum mutfağı ve mutfakta yapabileceklerimi. Beni dinlendiriyor, düşüncelerden uzaklaştırıyor. Yazmakta öyle.. Yazmak iyi geliyor bana. Düşünmeden yazmak, severek yazmak, herşeyi yazmak.. Paylaşmayı seviyorum aslında işin özu bu.. Yaptıklarımı kendime saklamayı sevmiyorum, ne olursa olsun ben paylaşan oluyorum hep. Bir Pazar günü daha bitti. Perşembe günü Türkiye'ye gönderdiğim eşim ve büyük oğlum Ahmedim yarın geliyorlar. Herkese sevdikleriyle bir ömur sağlıklı ve mutlu uzun yıllar diliyorum ve bize de inşallah.. Geçiyorum tarife..

MALZEMELER (6-7 kişilik)

Muhallebi İçin

3 bardak süt
2 kaşık un
2 kaşık nişasta
2 kaşık pirinç unu
1 yumurta sarısı
1 bardaktan iki parmak eksik şeker

Süslemek İçin

Çilek
Finger bisküvi (1 paket yeterli)
Dövülmüş antep fıstığı

YAPILIŞI

Muhallebi malzemelerinin hepsini bir tencereye alın ve çırpma teliyle güzelce çırpın. Orta ateşte sürekli karıştırarak pişirin ve ocaktan alın. Muhallebi soğurken kaymaklanmaması için ara ara çırpma teliyle karıştırın. Küçük kaselerin tabanına finger bisküvileri rondoda çekip paylastırın. Çilekleri dilimleyip kenarlara yerleştirin ve ortaya muhallebiden koyun. Üzerini fıstıkla süsleyip, 3-4 saat buzdolabında soğuttuktan sonra servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun..

FIRINDA BALLI BALKABAGI TATLISI


Cocuklugumun unutulmaz tatlilarindan biridir balkabagi. Anacigim ne de guzel yapar.. ahhh gurbet.. Burda bir baslarsam soze bitiremem diye korkumdan gurbet bahsini bir baska posta birakiyorum. Balkabagi tatlisini yapmayinca insana pek bi zormus gibi geliyor ama aslinda oyle degil. Cok cok kolay bir tatli ve bence hicbir zahmeti yok, biraz soymasi zor o kadar. Sadece tencerede pisirerek ikram edebileceginiz gibi firinlarayarak da ikram edebileceginiz bu harika tatli uzerinde balla firinlandiginda muhtesem oluyor. Denemediyseniz bi deneyin derim...

MALZEMELER

3 kilo iri iri dogranmis balkabagi
3-4 bardak seker (sekerini kendi zevkinize gore ayarlayabilirsiniz)
Bal
Antep fistigi (veya ceviz)

YAPILISI

Iri iri dogranmis balkabaklarini derin bir tencereye alin. Uzerine 3-4 bardak seker dokup, tencerenin kapagini kapatin ve bir gece bu sekilde bekletin. Sabaha kadar balkabagi suyunu salacaktir. Daha sonra orta ateste balkabagini pisirmeye baslayin. Yaklasik 20 dakika ile yarim saat arasinda pisiyor balkabagi, arada catalla kontrol etmekte fayda var. Cok fazla hamur olmamasi gerek, yok tabaga alirken parcalanir. Henuz diriyken, ocagin altini kapatin ve bir suzgu kepce yardimiyla kabaklari firin tepsisine alin. Uzerine bal gezdirip, 200 derece firinda uzeri hafif kizarana kadar pisirin. Servis yaparken dovulmus antep fistigi veya cevizle servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun... Nino'dan sevgiler...

DIMDAMA




Insanin international komsulari olmasi ne guzel. Ozbek bir komsum var daha onceden de bahsetmistim. Sukur ki cok iyi Turkce biliyor. Ondan cok sey ogreniyorum bu aralar. Yanlis yazmamisimdir umarim, gecenlerde misafirlerine Dimdama yapmisti bana da getirdi. Normalde ben et pek yemem hele kemikli et hic almam diyebilirim. Ama o gun yedigim o yemek o kadar lezzetliydi ki tarifini alip kendim denedim. Hem pratik, hem bereketli, hemde lezzetli bir yemek. Denemenizi tavsiye ediyorum.


MALZEMELER
Yarim kilo orta boy kesilmis kemikli et (tercihen kaburga)
2 patates
2 kabak
1 patlican
2 kirmizi ve yesil etli biber
2-3 havuc
2 kuru sogan
5-6 dilim sarimsak
2-3 domates
Uzerini kapatmak icin lahana
1-2 yemek kasigi salca
1-2 yemek kasigi sivi yag
1 bardak su
Karabiber
Tuz

YAPILISI
Buyukce bir tencereye bir iki yemek kasigi sivi yag dokun, uzerine soganlari halga halka dograyip tencerenin tabanini kapatacak sekilde dograyin. Uzerine etleri yikayip, suzun ve yerlestirin. Uzerine biraz karabiber serpin ve sarimsaklari dograyin. Daha sonra tum sebzeleri iri iri dograyip kat kat yerlestirin. Bir sira havuc, bir sira biberler, bir sira patlican, kabak, patates, domates seklinde tum sebzeleri yerlestirin. Bir bardak suyun icine 1-2 yemek kasigi salcayi koyup, iyice eritin, biraz tuz ilave edip yemegin uzerine gezdirin. En ust kismini lahana yapraklariyla guzelce kapatin ve en kisik ateste 1,5 saat yavas yavas pisirin. Lahanalar yemegi kapatacagindan sanki buharda pismis gibi olacak. Yazin domatesler daha sulu oldugundan hic salca ve su koymayabilirsiniz. Kisin ise bir bardak su yeterli geliyor, sebzeler de sulandigindan fazla su koymayin. Yemeginiz pistiginde 5-10 dakika dinlendirdikten sonra servis yapabilirsiniz. Yemegin pismesi icin 1,5 saat yeterlidir, fazla piserse sebzeler erir. Afiyet olsun, saglikla kalin...

24 Ocak 2015

DEREOTLU ve COREKOTLU KURABIYE


Sut yapan tariflere bir yenisini daha ekleyelim. Dereotu bolbol yemek lazim. Salata, corba ne bulursam icine dereotu katiyorum. Oglum 7,5 aylik olmak uzere, hayalim ve duam 2 yasina kadar emsin yonunde. Bakalim basarabilecekmiyim ama bunu basarmak icin de aklima ne gelirse yapiyorum. Dereotunu kurabiyede denemek geldi sabah aklima. Hemen sivadim kollari. Sonra corekotunun olum haric her derde deva oldugunu hatirlayinca dedim biraz corekotuyla dereotu nefis olacak. Ve temel kurabiye tarifine bunlari ekleyince nefis bisi cikti ortaya. Yapan ve yiyen herkese sifa olmasini diliyorum. Nino'dan sevgiler...



MALZEMELER

1 paket tuzsuz tereyagi oda sicakliginda erimis
2 yemek kasigi corekotu
1 demet ince ince kiyilmis dereotu
1 cay bardagindan 2 parmak eksik sivi yag
1 tatli kasigi tuz
2 tatli kasigi seker
1 paket kabartma tozu
1 yumurta (sarisi uzerine surulecek)
2 bardak un (bu yaklasik bir miktar kivamini siz zevkinize gore ayarlayabilirsiniz)

YAPILISI

Tum malzemeleri derin bir kabin icine alip, bir bardak unu icine ekleyin ve iyice yogurun. Ikinci bardak unu yavas yavas ilave edin. Hamurun kivami ne sert, ne de cok yumusak, orta kivam olacak. Un iki bardak kullandim ben ancak unun eksik ya da fazla olmasi hem unun kalinligina hemde sizin zevkinize kaliyor biraz. Firininizi 200 dereceye ayarlayin. Guzelce yogurdugunuz hamuru, yagli kagit serdiginiz firin tepsinize kucuk kucuk minik lokmalar halinde yuvarlayip, araliklarla dizin. Uzerine ayirdiginiz yumurta sarisindan surup, firina verin. Yaklasik 15-20 dakikada uzeri kizariyor, sonra firindan alabilirsiniz. Bir sure tepside sogumasini bekledikten sonra servis yapabilirsiniz. Afiyet olsun...


23 Ocak 2015

BEBEKLERE TEREYAĞI


4 ila 6. ay arasında başlayan ek gıda serüveninde hem sabah kahvaltılarında hemde çorbalarda kullanabileceğimiz bir şey tereyağı. Ne kadar temizdir, güvenlidir, organiktir densede annenin yaptığı kadar insana güven vermez hazır aldıklarımız. Şöyle biraz araştırınca bebelere tereyağı yapmanın aslında hiçte zor olmadığını göreceksiniz. Haftada 9 lt süt alıyorum ben. Bunun 3 litresini büyük oğullarım süt olarak içiyor veya yemeklerde kullanıyorum. Kalan 6 litreyi ise yoğurt yapıyorum bunu da Haso dahil hepimiz yiyoruz veya çorba yapıyorum, ayran olarak tüketiyoruz. Güvenilir bir sütçüden alacağınız günlük sütü bir süre kaynatıyorsunuz ve bundan çıkan kaymakları bir süre biriktirmeniz gerekiyor. Bu yağtığım tereyağı 9 lt. sütten çıkan kaymakla yapıldı. İsterseniz daha çok yapabilirsiniz.

MALZEMELER
10 lt açık (güvendiğiniz bir sütçüden alınmış) süt
Buzlu su
Kendinize yapıyorsanız biraz tuz

YAPILIŞI
Sütü kaynatıp, üzerindeki kaymakları toplayın ve sütün. Bu kaymakları bir hafta içinde biriktirebilirsiniz. Çünkü biranda 9-10 litre süt alıp tüketmek zor olacaktır. Biriktirdiğiniz kaymakları 5 dakika kadar rondodan geçirin. Krema kıvamı alacak. Bir kaseye buzlu su doldurun ve çektiğiniz kaymağı kaşık yardımıyla toplayıp bu buzlu suyun içine aktarın. Daha koyar koymaz katılaştığını göreceksiniz. Eğer kendinize yapıyorsanız rondodan geçirirken biraz tuz ilave edebilirsiniz. Buzlu su ile ayrışan tereyağını suyundan süzüp, saklama kabına alıp, bebeğinizin kahvaltılarına, çorbalarına koyabilirsiniz. Hepsi bu kadar. Kuzulara afiyet, şifa olsun... Nino'dan Sevgiler...

ELMA ve YULAF SENİN ELİNE DÜŞECEĞİM AKLIMA GELMEZDİ



Yağsız sütle pişmiş elma birkaç kaşık yulaf ezmesi ve tarçın.. Diyetlerde bulunan ama benim hiç sevmediğim sabah kahvaltısı. Bugün bile isteye, tamamen gönül rızamla yaptım ya bunu ne diyeyim. Karnımdaki ağrı hala geçmedi, ne garip tahlillerim iyi, ultrasonlar iyi ya üşüttüm ya da kum döküyorum artık başka bir teşhisi yok bunun. Ben sağlıklıyım, sağlıklı olacağım. Pozitif düşünüp herşeyin üstesinden gelebiliriz Allah'ın izniyle. Nur içinde yatsın rahmetli anneannem elma pişirir yermiş karnı ağrıdığında. Annem bunu söyleyince ben de hemen bir elma soydum az bi yağsız sütle pişirdim üzerine 3 kaşık yulaf kepeği ve biraz tarçın koydum zorla da olsa yedim. Hemen hemen her türlü diyette bu öğüne rastlarsınız. Bugün ki menüm şu şekilde:

Sabah: 1 bardak ılık papatya çayı 1 elma 3 kaşık yulaf ezmesi 1/2 bardak yağsız süt pişirip üzerine tarçın. Üstüne 1 bardak su.

Ara Öğün: 1 ceviz 2 kuru kayısı öncesi ve sonrasında 1 bardak su.

Öğle: 1 bardak papatya çayı. Köfte ve yoğurt. 1 bardak su.

Ara Öğün: 1 kivi, önce ve sonrasında su.

Akşam: Yoğurt, haşlanmış brokoli ve kabak, önce ve sonrasında su.

Ara Öğün: Elma, önce ve sonrasında su.

22 Ocak 2015

Başımıza Ne Gelirse Yemekten Geliyor



Başımıza ne gelirse yemekten geliyor! E aç mı kalak anacım :) Tabii ki hayır..
Dün öğlenden sonra aneseziyle uyutulduktan sonra yarım kolonoskopi yapıldı. Bir polipoid ve iki cep varmış. Haftaya tekrar anestezi verilip tam kolonoskopi olacak ve eğer başkada polip varsa hepsi alınacak. Eğer rahatsızlanmasam belki bu poliplerden haberim olmayacaktı. Şimdi sıkıntılı bir durum yok ama ilerde olmaması için de önlem almak gerekiyor. Kan değerlerim genel olarak iyi çıktı diyelim. Kolestrol hala var karaciğer değerlerim düzelmeye dönmüş bu iyi haber. İnsülin direnci ise 36 iken şimdi 22 çıktı bu da güzel haber çünkü diyet yapmak ve yürüyüş bana iyi gelebilir. İnsülin direnci ne kadar az olursa o kadar kolay kilo verebiliyorsunuz. Ve gittiğim tüm doktorların ortak kararı DİYET ve SPOR. Spor derken şimdilik normal tempo yürüyüş, hergün 40 dakika. Yani bana yine Tiran sokakları ve Leslie ile Walk at Home yolları göründü :) Neyse güzel bir diyet verdi doktorum. Harika sağlıklı yemekler yiyeceğim hem kilolardan hemde hastalıklardan kurtulacağım inşallah. Yaza güzel bir hedef koyduk. Şimdilik söylemiyorum sonra birazcık zayıflım o zaman asıl hikayemi anlatacağım sizlere. Gerek özelden, gerek maille aldığım yorumlarda dostlar zayıflama hikayemi soruyorlar. Zayıflama hikayemin üzerine bebeğimi kaybetmiştim onun üzerine toparlanmam zaman aldı ve üstüne nur içinde yatsın anneannemi kaybedince ben hepten bıraktım kendimi zaten üstüne de hamile kalınca diyet hayal oldu. Şimdi bebeğim 7 aylık, yaş da 37 olunca bir önlem almak gerekiyordu ve ben yeniden sahalara döndüm. 2 yıl önce 25 kiko vermiştim yaklaşık 6 ayda. Şimdi de bi 30 kilo hedefim var. Yediklerimi ara ara burada paylaşmaya çalışacağım ve size haftalık raporlar yazacağım. Haftalık tartılarımda da kaç kilo verdiğimi, neler yediğimi de buradan sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Bu haftaki menüm şu şekilde. (Bu listeler doktorumun bana özel verdiği listelerdir, örnek teşkil etmemektedir. Kendinize uygun listeyi doktorunuza danışarak almanızı tavsiye ederim. Zira bana uygun olan bir gıda size uygun olmayabilir.)


Sabah: Sabahları aç karnına bir bardak kabuk tarçınlı ılık su içiyorum. Önceden limonlu sirkeli kabuk tarçınlı su içiyordum. Ancak şuan rahatsızlığımdan dolayı limon ve sirke yasak. Suyumu içtikten sonra 4-5 kaşık yağsız kaymaksız evde yağtığım yoğurt üzerine 2 yemek kaşığı yulaf ezmesi 1 kivi ve 2 çilek doğrayıp yedim. Yemekten sonra 1 bardak su.

Ara Öğün: 1 bardak su. Arada 1 havuç ve 1 bardak şekersiz ıhlamur. 1 bardak su.

Öğle: Yemekten önce 1 bardak su Öğle yemeğinde 1/2 kase tarhana çorbası (baharatsız), 2 yemek kaşığı tavuk döner, 1 dilim tam buğday unlu ekmek ve 1 bardak ayran. Yemekten sonra 1 bardak su.

Ara Öğün: 1 bardak su. 1 kivi. Üzerine 1 bardak su.

Akşam: 1 bardak su. Karışık salata ve 100 gr. ton. Üzerine 1 bardak su.

Ara Öğün: 1 bardak su. 1 Elma ve 4-5 kaşık yoğurt. Üzerine 1 bardak su.


Bugünlük menüm bu şekilde. Öğlen ve akşam bol salata ile bol bol lif almaya çalışıyorum. Bu diyetlerde çok önemli. Lifli gıdalar almak hem bağırsaklarımıza iyi geliyor hemde kilo vermemizi sağlıyor. Her öğüne başlarken ve bitirirken içtiğim sularda gün boyu en az 12 bardak su içmemi sağlıyor bu da günlük su ihtiyacını karşılamış oluyor. Herkese mutlu, sağlıklı günler, Nino'dan sevgiler...

21 Ocak 2015

Bir Panik Atak Hikayesi




Gençliğe ilk adım attığım yıllardı sanırım ilk duyduğumda bu tabiri 'bende panik atak var'!!! Anlayamamıştım nasıl bir hastalıktı bu, midenmi ağrıyordu, başınmı yoksa neydi!! Ne tuhaf o zamanlar bir gün bu hastalığı yaşayarak öğreneceğim hiç aklıma gelmezdi. Çocukluğumdan beri biraz panik bi yapım var bu benim genlerimden mi geliyor yoksa yaşadığım üzüntüler mi beni bu hastalığın kollarına attı bilmiyorum. Ama bir sebebinde sürekli evhamlar yaşayarak hastanelere koşan kayınpederime ettiğim laflar olduğunun farkındayım. Ona kızıyordum 'baba evham ediyorsun birşeyin yok' diye. Kızıyordum derken üzülüyordum boş boşuna zamanını harcıyor, parasını boşa döküyor diye. Kalbini kırdım belkide kimbilir belki içinden 'seninde başına gelsinde o zaman anlarsın dedi' bilmiyorum. Çünkü 'kınamayın' diyor Allah, 'başınıza gelmeden ölmezsiniz kınadığınız şey'... Kınamışmıydım acaba kayınbabamı :( Hakkını helal etsin kınadıysam, üzdüysem. Şimdi o evhamlar benimle birlikte. 7 ay önce Panik atak teşhişi kondu. Bu daha çok karnımda 2,5 aylık bebeğimin ölümü ve ardından anneannemi aniden kaybedişimizle ortaya çıktı. Belki zaten var olan birşeyin ortaya çıkışı bu şekilde oldu. Ardından yaşadığım son gebelikteki yüksek tansiyon atakları ve ölüm korkusu. Hergün ya bugün ölürsem diye korkarak güne başlamak, her bi yeriniz ağrıdığında ben ölüyorum diye hastanelere koşmak. Şuan Tiran Amerikan Hastanesinde beni tanımayan bölüm yok sanırım :( En az 6 ayda bir check up yağtırıyorum. O harcadığım paralarla üstüme başıma bişiler alsam belki doktorların iyisin cevabından daha mutlu etmez beni. 

Panik Atak zor bir hastalık, sebebi ve tedavisi olmadığından da yaşamayı öğrenmek gerekiyor onla. Başım dönüyo beynimde ne var ölüyormuyum diye MR çektirebiliyorsunuz, tansiyonum yükseliyor, ayaklarım şişiyor diye kardiyoloji kapısında yatabilirsiniz hergün, defalarsa tüm batın ultrason çektirip, hergün elinizle gözünüzle tüm vücudunuzu muayne edersiniz acaba bugün ne bulacağım. Ve Panik Atak yani Vesvese (evham) hastalığı öyle bir şeytani oyun yaparki gerçek semptomlar görürsünüz. Bu beyninizin bir oyunu bize hastayım diyorsunuz ve neyi taktiysanız mesela tansiyonum çıktı damarlarım mı tıkandı acaba yoksa kalbimde sorun mu var diyorsunuz, gerçekten tansiyon çıkıyor ritim bozukluğu başlıyor ama kardiyolojiye gittiğinizde damarlarınızın da kalbinizin de iyi olduğunu duyuyorsunuz. O an sakinleşiyorsunuz. Ertesi gün ya da birkaç gün sonra başka bir şey sokuyor beyninize şeytan. Kalbinde bişi yok ama başın ağrıyo, bak başında dönüyo oku bak internette neler yazıyor. Bir okuyosunuz öleceksiniz. Hadi Nörolojiye bu sefer. Doktor muaynesinde hiçbir şey yok ama inanmıyorsunuz ya doktor anlamadıysa (!) ne komik dimi ama malesef bu hastalık böyle inanmıyorsunuz. Sonra siz MR istiyorsunuz diye doktor MR çektiriyor. Sonuç beyinde de hiçbir şey yok. O bitiyor bi başkası başlıyor. Vücutta organ çok o mu bu mu derken tüm doktorlarla arkadaş oluyorsunuz. Bazen susuyor panik atak, sizi dinlendiriyor ama beyin konuşuyor ya çocuklarda bişi varsa. En sevdiklerinizle vuruyor hep sizi. Ya ölürsen diyor, ölürsen ne olacak çocuklar. İnançlısın ama imanın mı zayıf... Allah ne yazdıysa razıydın hani kadere e bu ne şimdi o zaman... Kabus hiç bitmiyor.. Sürekli sevdiklerinle sınıyor seni... 

Çaresi varmı bu hastalığın? Çaresi sende yani bende.. E peki ne! Kafaya hiçbir şey takmayacaksın, rahat olacaksın, panik atak geldiğinde ona sen panik ataksın git diyecek ve onu unutup kendini sevdiğin bi işe yönlendireceksin ve birde dua edeceksin. E niye yapmıyosun Nino o zaman!! İşte en zoru bu yapamıyorsun. Seni öyle bir sarıyorki, birinde yapsan diğer atakta yapamıyorsun. O seni yiyip bitirmeden, senin onu yenmen gerek. Bunun içinde herşey sana düşüyor. Bugün anestezi ile bağırsaklarıma bakacaklar Rabbimden duam inşallah herşey normal çıksın ve tüm kan sonuçlarım temiz çıksın. Bu hastalığın tek güzel yani belki normalde 4-5 senede bir bile yaptırmayacağınız check up ı 6 ay da bir sizin zorunuzla yapıyor doktorlarınız :) Bu güzel ama pahalı bişi :) Hepimiz iyi olacağız inşallah Rabbim tüm hastalıklarımıza, maddi ve manevi tüm hastalıklarımıza şifalar versin.. Bundan böyle Bir Panik Atağın Maceraları etiketiyle, Panik Atak hikayelerimi burada okuyabilirsiniz.. Bende hikaye çok umarım bıkmazsınız.. Sağlıkla kalın, Nino'dan Sevgiler... 

20 Ocak 2015

Hasoğlan'ın Yemekleri


Yeni tagımız Hasoğlan'ın Yemekleri olsun :) Hasoğlan benim minik oğlum olur şimdilik 7 aylık. 3 çocuk annesi olarak tecrübelerim şunu gösterdi ki kitaplara göre ya da doktor kontrollerine göre çocuk büyütülmüyor. Yani büyütülüyor ancak sadece onlara bağlı kalmak büyük hata bence. İlk oğlumda onlarca kitap, makale okudum, doktorumuz da çok iyiydi, şimdi de çok iyi ancak her çocuk ne istediğine kendi karar veriyor, onu alıştırmaya çalışmak, yemek alışkanlığı kazandırmak sadece kitapların, doktorların ya da bizim elimizde değil bu bir sac ayağı gibi düşünün. Hep birlikte, ekip işi bu. İlk çocuk tecrübesizliğim, yanında grbette oluşun vermiş olduğu yalnızlıkla kendi kendime bişiler yapmıştım ama ne kadar yanlış yaptığımı oğlum büyüdüğünde anladım.

Madde 1. bebeğinize asla bulamaç kahvaltı vermeyin. İlk zamanlar birkaç kez belki alıştırmak için verebilirsiniz ama sonrasında bunu yapmayın. Gıdaları karıştırdıkça bebek bunları bu şekliyle yemeye alışıyor ve daha sonra mesela 2-3 yaşlarında tek tek verdiğinizde midesi bulanıyor. Oğlum 11,5 yaşında şuan ve hala pek çok şeyi yemiyor, çünkü bunları çorba içinde ya da yoğurtla kamufle edilerek yemeğe alıştı ama şimdi öyle bile versek yemez. Sebze sevmez, meyve yemek, çok yemek seçer :( Bunda onun karakterinin de bir etkisi var belki ama ben yinede suçu kendimde görüyorum.

Madde 2. Çorba hazırlarken içine pek çok şey karıştırabiliyoruz ancak sadece bu şekilde vermeyin. Arada sadece kabak verin ya da sadece balık, sadece tavuk. Ayına göre bunu ayarlayın ve tadına baktırarak, her seferinde biraz daha arttırarak verin. Çorba içine kamufle olmuş balık, tavuk, et gibi proteinleri sonrasında tadını bilmediğinde yemeyebiliyor çocuklar. Bu da önemli. Yani çorba içine katabilirsiniz bunları ama ayrı ayrı da yedirin. Yedirin ki tadlarını küçükken öğrensinler.

Madde 3. Blender kullanmayın. Mümkün olduğunca hiç kullanmayın. Sebzelerin, meyvelerin vitamin değerlerini kaybetmesi yanında bir diğer mevzuda bebeklik döneminde çiğnemeden yutmaya alışan bebek, çocukluk döneminde ağzına pütürlü gelen bir gıdayı kabul etmiyor ve midesi bulanıyor. Sonrasında ise bunu düzeltmek neredeyse imkansız.

Bu 3 temel kuralı ek gıdaya geçiş döneminde göz önüne alırsanız, inşallah en büyük problemlerden kurtulmuş olursunuz. Zira ben ikinci oğlumda bunları uyguladım ve çok şükür başardık. Oğlum herşeyi yemeye çalışıyor, tadıyor, bazen beğenmiyor evet ama genelde yiyor. Bu yazdıklarım kendi tecrübelerim. Her annelik ayrı bir dünya çünkü. Bu konuda uzman değilim, yazdıklarımda kural değil elbette ama herkes bence tecrübelerini yazmalı. Belki birilerine bir faydası olur değil mi!!

Bugün vereceğim  tarif evde bebeklere lor peyniri yapmak için. Bu peyniri 4. aydan sonra ek gıdaya geçtikten sonra ya da sadece anne sütü alıyorsa 6. aydan sonra kahvaltılara katabilirsiniz. Ayrıca elde edeceğiniz peynir altı suyunu da kullanağız. İşte tarif:

MALZEMELER

4 su bardağı mümkünse güvendiğiniz bir sütçüden aldığınız günlük süt
1 su bardağı evde kendi mayaladığınız yoğurt

YAPILIŞI

Sütü tencereye alıp kaynatmaya başlayın, kaynamaya başladığı anda içine 1 dolu bardak ev yoğurdundan ekleyin ve kaynamaya devam etsin. Bir süre sonra süt kesilecek ve peynir ayrılacak, kalan sarı su da peynir altı suyu olarak kalacak. Peynir ayrılmaya başladıktan 2-3 dakika sonra ocağı kapatın ve plastik ince süzgece bir beyaz tülbent koyup, süzgecin altına ayrı bir kap koyup peyniri, peynir altı suyundan süzüp, ayırın. Tülbenti sıkın, suyu süzüldükten sonra istediğiniz bir şekil kaba tülbentle birlikte peynirinizi yerleştirin ve 5-6 saat buzdolabında kaldıktan sonra peyniriniz hazır. Kalan peynir altı suyunu kendiniz içebilirsiniz, zira şeker, kolestrol, yüksek tansiyon gibi pek çok hastalığa iyi geldiği söylenmekte. Ayrıca peynir altı doğal bir antibiyotiktir bu yüzden de çok kıymetlidir. Peynir altı suyunu buzdolabındaki küçük buzluk haznelerine doldurup, her gün bir kalıp alıp bebeğinizin ya da çocuğunuzun kahvaltısına karıştırabilirsiniz. Ayrıca kalan peynir altı suyunu ev yogurduyla karıştırıp ayran yapabilir, hem kendiniz hemde çocuklarınıza verebilirsiniz.

Evde hemen herşeyi yapabiliyoruz. Bu yüzden verilen nimetleri kullanıp, şu kirli dünyada evlatlarımıza güzel şeyler vermeye çalışmak en önemli gayemiz. Bundan böyle, arada bir ek gıda maceralarımızı yazacağım Hasoğlan'ın Yemekleri tadında bizi takip edebilirsiniz. Herkese sağlıklı, mutlu bir gün diliyorum. Nino'dan sevgiler, sağlıcakla kalın...

19 Ocak 2015

Bir Mucize Daha




Hayat mucizelerle dolu.. Gün geçmiyor ki Rabbin sana bir hediye sunmasın.. Aldığımız nefes bile bir mucize. Veremesek bitiyor hayat ya da verdiğin o nefesi alamasak..

Hazinenden bir evlat daha istiyoruz Allah'ım diye dua ettim yıl 2014, aylardan Eylül, ananem gideli daha kırk gün bile olmamış, acısı taş gibi böğrümde. Ancak böyle yeniden kendime gelebilirim, ancak bir can beni yeniden güldürebilir Allah'ım. Senin hazinen büyük, Sen 'ol' desen hemen olur verir misin bize de bir evlat daha... Cevapsız bırakmadı Rabbim duamı. Duamda hep hayırlısını istedim. Olursa bir kızım hem Aişe anamızın adı hem ananemim adı olsun adı Ayşe olsun istedim ama hayırlı değilse bizim için, Sen hayırlısını ver Yarab diye dua ettim. 1 ay sonra, Ekim'in 15'i. Yüzümde manasız bi tebessüm belki de hiç olmadığı kadar manalı. Karmakarışığım.. Evet hamileyim.. Ama panik haldeyim, önceki gibi ya o da giderse, ya bizi bırakırsa... Bu sorular 10 gün yedi beni. Önce kalbi duran ve 2,5 aylık içimden kazınıp alınan bebeğim ardından ananemin aniden gidişi, hepsi ruhumda derin yaralar açmıştı ve ben farkında olmadan hasta oluyordum. Doktora gittiğimde bebeğim daha 4 haftalıktı. İlk kez bu kadar erken öğrendiğimiz içinde henüz görünmüyordu. Ben acaba dış gebellik mi diye yedim kendimi. Kan testi yaptırdık hemen şükür ki değerler olumluydu ama yine de beklemek zorundaydık ultrasonda görünmesini. 1 hafta sonra kesesi göründü bu sefer ya kese boş kalırsa, ya oluşmazsa diye başladım kendimi yemeğe. Bunlar benim hastalığımın ilk belirtileriydi aslında ama ben o zaman farkında değildim. Kaybetme korkusu beni içten içe yiyordu. 7. haftayı ne kadar zor beklediğimi anlatamam, tarifi yok çünkü. Ve ilk kalp atışları, nasıl da güçlü atıyor. Allahım ne olur sağlıklı olsun, ne olur durmasın.. 9. haftaya geldiğimizde devam ettiğim doktor ameliyatta olduğu için bir başka doktora yönlendirildim. Türk bir doktordu ve yeni gelmişti Tiran'a. Muayne sonrası benimle yarım saate yakın konuştu. Bebeğim çok iyiydi, ben de öyle ama bu doktor çok çok iyi, ilgili ve çok sevecendi. Bana tek tek tüm ultarason detaylarını anlattı ki hiçbir sorunum olmadığı halde ve ilk kez bir doktordan 9 haftalık bir yavruya cenin, fetus vs yerine 'bebeğiniz' dediğini duydum. Bu beni çok etkilemişti işte o doktorum yani çok kıymetli doktorum sayın A. Levent Kansız, gelecekte benim doktorum olacaktı ama ben o zaman bunu bilmiyordum. O gün onu daha önce tanımadığıma ve onunla başlamadığıma üzülmüştüm ama kısmetten öte birşey yoktu. Zaman geçiyordu 2 haftada bir kontrollerim oluyor, herşey güzel gidiyordu, birşey hariç TANSİYON!!! Hamileliği ve lohusalığı bana zehir eden YÜKSEK TANSİYON. Gebeliğin başından beri normalin biraz üzerine çıkıyordu, bu yüzden de doktor gebeliğe bağlı olmadığını söyledi ama ben yine başladım kendimi yemeye 'ya bişi olursa, ya ölürse bebeğim, ya ben ölürsem, ya doktor anlamadıysa ve bu gebelik zehirlenmesiyse, ya tansiyon aniden yükselir ve beyin kanaması geçirirsem' diye diye yedim bitirdim kendimi. 4. aydan itibaren doktor kontrolünde tansiyon ilacı kullanamaya başladım. Tansiyon hastasımı oluyordum bilmiyordum, tek bildiğim tansiyon beni çok yoruyordu. 5. ayda oğlumuz olacağını öğrendik. O gün biraz ağladım. Ağlamamın sebebi oğlum olacağı için değildi, kızım olmayacağı için ananemin adını koyamayacaktım. Bu beni biraz üzmüştü ama yapacak birşey yoktu. Ben hayırlısını istemiştim ve Allah bana hayırlı olan oğlumu göndermişti. Onu oğlum diyerek sevmeye başlamıştım, bu benim için hiçte zor değildi zira 2 oğlum daha vardı :) 6. aydan sonra ataklar artmaya, tansiyonum 15 lere çıkmaya başladı. 7. ayda doktorumu değiştirdim ve ne kadar isabetli bir karar verdiğimi her geçen gün daha iyi anladım. Benim paniklerime hiç bıkmadan cevap veren, beni anlayan, bana destek olan bir doktorum vardı ve ben gerçekten çok iyi hissediyordum. 30'lu haftalara gelmiştik, az bir zaman kalmıştı ama tansiyondan dolayı heran acil ameliyata girebilirdim. Doktorum çok destek oluyordu, onunla konuştuğumda çok rahatlıyor, sakinleşiyordum. Gurbette olmak zor ama gurbette bize Türkiye'deymişiz gibi hissettiren bir doktorum vardı, kendimi hiç gurbette gibi hissetmiyordum. Tansiyonum 16,5 olduğu bir gün yapılan NST'de doktorum az da olsa sancı gördü ve riske atmamak için beni hastaneye yatırdı. Bir gece hastanede kaldım. Hemşireleri tembihlemişti, sık sık kontrol ettiler beni sabaha kadar. O gece acil doğum olabilirdi, herşeye hazırlıklıydık ama ben hazırmıydım bilmiyordum. Ama doktorum çok pozitif bir insan, 'şuan doğsa bile korkma, bu haftada doğan çok bebek var hepsi de sağlıklı' diyordu. Ertesi gün doktorum geldi, onu görünce öyle mutlu oldum ki, tansiyonum iyiydi, doktorum da güzel şeyler söyledi ve biz evimize döndük. Doktor ne kadar önemli bunu anlatmak için birkaç post yazmam gerekir sanırım. Benim doktorum bu gurbette Allah'ın karşımıza çıkarttığı bir lutuftu adeta. Bana telefonunu verdi, 'ne zaman istersen arayabilirsin, hiç korkma' dedi hep. Hasta bir gebeyi hele ki 7. ayında pekçok doktor kabul etmez ama o beni seve seve kabul etti hemde onca paranoyama rağmen. 36. haftamda kayınvalidem geldi yanımıza, o gelince çok rahatlamıştım. Tansiyonum resmen normale dönmüştü. Yanımda sürekli biri olması beni rahatlatmıştı. Allah razı olsun yemeklerimizi yaptı, çocuklarla ilgilendi. Yardımcımızda var ama yanımda kendi ailemizden biri olması bana güven vermişti. 2 hafta inanılmaz hızla geçti, tansiyonum çok yükselmedi ve doktorum beni son haftalar her hafta gördü. Ne zaman daralsam, kafama bişi takılsa yazdım ona, bana bıkmadan cevap verdi. Her zaman çok anlayışlı ve tebessüm dolu bir insandır kendisi. Zaman geçti ve bir aksilik olmazsa kararlaştırdığımız 12 Haziran 2014 Peşembe sabahına 1 gece kaldı. Çok heyecanlıydım ama bir o kadar da rahattım. Rabbime güveniyordum, karşıma harika bir doktor çıkartmıştı. Başından sonuna kadar onunla devam etmeyi ne çok isterdim ama kısmet, buna da şükrediyorum. Burada bir tavsiyem olacak. Anneler bilir hisseder, daha başta doktorunuzla aranızda bir sıcaklık hissetmiyorsanız, size en zor zamanlarınızda destek olmuyorsa beklemeyin, hemen bırakın. Siz sadece kendinizi değil, canınızdan can evladınızı da önce Allah'a sonra da doktorlarınıza emanet ediyorsunuz. Bu yüzden hastalarına kıymet veren, onları yarı yolda bırakmayan insanlar seçin. Biraz olsun kalbinizde doktorunuza karşı bir bozulma olursa, duygularınıza bakın ve bırakın gitsin. Bu dünyada çok fazla gerçek, iyi, işinin ehli doktor var, Allah herkesi öyleleriyle karşılaştırsın. Son gece yarı uykulu, yarı uykusuz geçti. Önceden hem kendim, hem kayınvalidemle hastane odası için bişiler hazırlamıştık. Türkiye'den annem, kardeşim, dostlarım da bir sürü süsler gönderdiler. Bu arada annemin doğumda gelememesi de annemin yüksek tansiyon hastası olmasındadı. Uçağa binince çok yükseliyordu tansiyonu, bu yüzden gelemedi. Sabah olduğunda erkenden uyandım, elimi yüzümü yıkadım, duamı ettim: 'Rabbim beni koru, evlatlarıma bağışla, doktoruma yardım et, sağlıkla çıkalım bu yoldan birlikte ve doğacak yavrumuzu bize bağışla amin.' Ve sonra iki numaram Mehmet Giray'ı öptüm, uyuyordu, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. İlk göz ağrım Ahmet Eren'im uyanmıştı. Onu da öptüm 'dua et oğlum' dedim. 'Ediyorum anne hiçbir şey olmayacak' dedi. Buna inanmayı öyle çok istiyordum ki. Yardımcı teyzemiz de gelmişti, kayınvalidem, eşim  ve ben ayrıldık evden, arabaya bindik ve hastanenin yolunu tuttuk. Hava çok güzeldi. Sıcak değildi, soğuk da değildi. Yol boyunca az sonra gireceğim ameliyatı düşündüm. Nasıl olacaktı!!!

Ve hastaneye geldik. Çok erken gelmiştik, personel bile tam gelmemişti henüz :) Hemen yatışımız yapıldı, odamıza geçtik. Daha vakit vardı nasılsa. Kayınvalidemle, eşimle odamızı süslemeye başladık ki, hemşireler geldi beni hazırlamaya. Daha erken dedimse de, benim dakik doktorum Levent hoca gelmiş bile hastaneye ve biran önce beni bu yorgunluktan kurtarmak istermiş :) Hemen hazırladılar beni, koluma serum takıldı. Herşey hızla oluyordu, o 9 ay geçmemişti de şu 1 saat nasıl hızlı akıyordu anlayamıyordum. Tansiyonum heyecandan biraz yükselmişti. Sedye geldi, oysa ben her doğumuma yürüyerek gitmek istedim ama prosedürler işte :) Beni o buz gibi ameliyathaneye aldılar. Tabii personel Arnavut ama ben de 14 yıldır bu memlekette yaşıyorum Arnavutçam iyi yani onları anlamak için. Arnavutça bildiğimi anlayan gülümsüyor. Herkes bana bakıyor 'hem gebeyim hem de şişko evet, gülmeyin' diyorum. Daha çok gülüyorlar. Gülümseyen insanları gördükçe mutlu oluyorum, korkum azalıyor. 'Müzik yokmu burada' diyorum, 'Türkiye'de hep müzik oluyor ameliyathanelerde', tebessüm ediyorlar. Ameliyathanedeyiz... Çok soğuk burası. Bildiğin buzhane ama onlar üşümüyor maşallah :) Yatıyorum ameliyat masasına. Bir ameliyat hemşiresi var, birkaç anestezi asistanı sanırım ve huzurlarınızda kıymetli doktorum, hikayemin en iyi erkek başrol oyuncusu Op. Dr. A. Levent Kansız. 'Nihan merhaba' diyor. Adımla seslenmesi nasıl mutlu ediyor beni. Bazı doktorlar var adınızı bile hatırlamaz. 'İyiyim hocam, şimdi çok iyiyim, siz söz verdiniz doğumunu ben yapıcam inşallah dediniz ve geldiniz beni yarı yolda bırakmadınız ya ben çok iyiyim' diyorum. Çeneme vurdu konuşmak istiyorum ama işleri acele kim bilir daha kaç hasta var bekleyen, susuyorum :) Levent hoca konuşuyor 'Nihan sen korkuyorsun diye bak hocayı da aldım geldim' diyor. Şaşırıyorum, Prof. Dr. Namık Kemal Duru hoca da mı geldi, nasıl mutluyum. Allahım çok büyüksün biliyorum ama ben de galiba sevgili bir kulunum. Mutluluğumu anlatamam GATA'nın iki muhteşem hocası, hemde Arnavutluk'ta, hemde benim ameliyatımda. Hayal etseniz olmaz biliyormusunuz.. Beni ancak yaşadığım korkuları yaşayan anlar.. Bir sevinç ve huzurla önce Allah'a sonra da kıymetli hocalarıma bırakıyorum kendimi ve şimdi huzurlarınız ameliyatımın, ikinci başrol oyuncusu anestezi uzmanı genç bir doktor (adını sorsaymışım keşke). Aman Allahım gülmüyor ama bu doktor.. Benim en büyük kabusum gülmeyen doktorlar. Gülün nolur, sizin gülmeniz bana güven veriyor. Doktor başlıyoruz diyor ve anlatıyor bak bu iğne, şöyle olacak falan diyor. Biliyorum doktor bey diyorum ben bunu 3. kez oluyorum ama 2.sini Türkiye'de bir doktor amca yaptı ve ben çok kilolu olduğumdan bulamadı epidural aralığını ve de belimi mosmor etti diyorum. Doktor beyde tık yok, çok ciddi. Biraz üzülüyorum yardımcı olan asistan sıkı sıkı sarılıyor bana başım öne eğiliyor, belim dışarı çıkacak, ne kadar çıkabildi bilmiyorum kilo çok, göbek kocaman :( ama zayıflıcam valla bak :) Canım acıyor, inliyorum biraz. Doktor bey olmadı diyor bir daha deneyeceğim. 'Biliyorum doktorum' diyorum 'Türkiye'de de kilomdan dolayı bulamadığını söylemişti anestezi doktoru'. İşine devam ediyor, çok ciddi. Yine olmuyor ve 3. kez tekrar deniyor. 'İsterseniz genel anestezi olsun' diyorum, 'yok, şimdi olacak' diyor ve sonunda oldu şükür. İnanamıyorum, 'Türkiye'deki doktor beni kandırmış şişkoyum diye olmuyo derken, demekki o beceremedi bakın siz yaptınız' diyorum. Anstezi uzmanı gülümsüyor :) 'Yaşasın sizi güldürdüm' dediğimde daha çok gülümsüyor. 'Sakın gitmeyin bir yere' diyorum benim için ameliyat eden doktorum ne kadar kıymetliyse, anestezi uzmanları da o kadar kıymetlidir. Gerçekten de öyledir, onlar bir ekip ve ekibin tüm parçaları bütünü oluşturuyor, hepsi çok kıymetli ve hepsine her aklıma geldiğinde hayır dua ediyorum. Allah ne muradları varsa hayırla gerçek etsin inşallah. 'Karıncalanma başladı mı' diye soruyor anestezi doktorum 'evet başladı'. 'Hissediyor musun?' 'Hayır.' E güzel :) Ve 'başlıyoruz' diyor Levent hoca. Ta ta ta hazırım kesin :)) ve beni tarifsiz bir titreme alıyor. 'Hocam çok üşüyorum'. 'Normal anesteziden' diyor. Ameliyat başladı, ben sadece yaşadıklarımı tahmin ederek oğlumun sesini duymayı bekliyorum. Levent hoca sesleniyor 'Nihan bak tansiyonun 10'a düşmüş'. Allahım nasıl mutluyum :) Bildiğim tüm duaları okuyamıyorum kafa sersemleşti ama aklıma ne geliyorsa, dilim döndüğü kadar okuyorum Allah'ım doktorlarıma yardım et beni rahat kessinler :) bebeğim de ben de sağlıkla kurtulalım... Ve bizim oğlan çıktı viyak viyak viyak nasılda ağlıyo ama.. Tiran Amerikan Hastanesi'nde en çok sevdiğim şey doğumda bebek doğar doğmaz yanınızda özel bir alanda temizleyip giydiriyorlar bebeğinizi. Önce bi gösteriyorlar size mis gibi kokluyor, öpüyorsunuz, sonrada yanınızda siz görürken temizleyip giydiriyorlar. Doktorlarınız sizi dikerken, siz bebeğinizi izliyorsunuz. Şu çenemde titremese daha rahat izlicem ama :) neyse buna da şükür daha ne istiyorum yahu dimi :) Bebeğim hazırlandı, ben hala dikiliyorum kolay değil kaç kat kesildim, e bi de yağlar, kilolar :( valla vericem bu kiloları artık.. Ve bebeğimi odaya gönderirler diye beklerken, bebeğim de beni bekliyor. İş bitiyor, odaya birlikte çıkıyoruz. Levent hoca 'hadi bitti Nihan' diyor, çok şükür hocam diyebiliyorum kafam bi dünya. Odaya birlikte çıkıyoruz ya bebeğimle herkes bebeğe bakıyor, beni gören yok :)) ahh hemen geliyor eşim sonra. Bitti diyorum bak ölmedim yaşıyorum. Gülümsüyor. Odamıza geçiyoruz. E sedyeden hasta yatağına alacaklar beni. Tüy gibi hafifimya 5-6 kişi ancak kaldırdı heralde, ay çok utandım ama valla bak vericem kiloları ki vermeye başladım :) Adı Vera'ydı sanırım, yaşı başı olan tecrübeli bir hemşire vardı. O çok baktı bana Allah razı olsun. Daha önce hastaneye yattığımda da o nöbetçiydi, çok bilgili, çok ilgili, tebessümlü biri. Öğleden sonra Levent hoca ve Namık Kemal hoca ziyaretime geldiler. Onlara bebek için hazırladığımız hediyeliklerden ikram ettik. Elimde olsa buyrun oturun bile demek istedim ama onların vakti çok kıymetli. Herşey doktorumun umduğundan da iyi geçmişti. Tekrar tekrar söylüyorum özellikle şuan Tiran'daysanız ve yeni hamileyseniz Levent hoca gibi birini bulamazsınız. Sonra eşim oğullarımı alıp getirdi. 3 oğlumda yanımdaydı, benden mutlusu olamazdı. İlk gece yanımda kayınvalidem kaldı, eşim diğer iki oğlumuzla evde kaldı. Herşey çok güzeldi tansiyonum çok iyiydi. Hatta bi ara 9 dalan düşmüştü. Oh dedim geçti bitti. Ertesi gün sabah tekrar doktorum vizite geldi. Dikişlerim yoktu. Burda bazı hastalara dikiş atılıyor, yapıştırma olsada iki ucunu dikiyorlar. Ama doktorum direk yapıştırma yapmış bana, önceki doğumlarımdan hiçbir farkı yoktu, son derece muntazam hiç belli olmayan bir ince çizgi. Nasıl mutluyum ama tarifi yok. Kendimi iyi hissettiğimi söyleyince doktorum izin verdi. 2 gece yatmadan ertesi gün hastaneden ayrılıyoruz. Herşey harika kara kaşlı kara saçlı pamuk tenli oğluşum Hasan Feyzi ve ben iyiyiz. Çocuk doktoru son kontrolüde yaptı, çıkışımızı aldık ve eve dönüyoruz.

Hastaneden ayrıldık, eve geldik. Evde bir curcuna, çok fazla gürültü birden strese girdim. O kadar insan kalabalık birden tansiyonum yükseldi o gece. Çok korktum, hemen doktorumu aradım. O sağolsun teselli etti, olurmuş 40 çıkana kadar, olmazsa da ilacı değiştirecektik. İlk 10 gün kabus gibiydi, uykusuzluk, çocukların gürültüsü, gelen giden, bi de gelenlerin bazıları öyle olumsuz kötü hikayeler anlatıyordu ki onlar gitmeden tansiyonum fırlıyordu. Migren atakları da başlamıştı. Tansiyonum bir kere 18 e çıktı son olarakda 19 a. O gece ölüyorum sandım. Tansiyon ne kötü birşeymiş annemi çok iyi anladım. Bu arada 1 haftalık kontrolümüzde ben de bebeğimiz de çok iyiydik. Şimdi tek sıkıntı tansiyonumdu. 10 gün sonra tansiyon atakları geçti. Levent hoca beni bir Kardiyoloğa yönlendirdi ama o süreçte asla desteğini esirgemedi benden. Kardiyoloğum da Türkiye'den mezun bir Arnavut doktor adı Edjon Hajro, o da harika bir insan. Çok iyi, çok anlayışlı, en önemlisi de çok tebessümlü ve beni anlayan bir doktor. Şimdi oğlum 7 aylık, ara ara çıkıyor hala tansiyonum 15 falan oluyor. Kardiyoloğumun teşhisi: Panik Atak. Panik atak hikayelerimi bir başka posta saklıyor, tüm hamilelere sağlıklı bir gebelik ve doğum temenni ediyorum. Benim zor ama sonu güzel, hayata 4. kez meydan okuyuş hikayemdir bu. Allah isteyen herkese sağlıkla hayırlı evlatlar nasib etsin. Nino'dan sevgiler, sağlıcakla kalın...

18 Ocak 2015

SAMSA



Samsa... Özbek ve Kırgız iki komşum var ikisini de çok severim sağolsunlar çok şeyler öğrendim onlardan. Özbek olan arkadaşımızdan dün Samsa yapmayı öğrendik. Evet kolay değildi ama sonuç o kadar mükemmel oldu ki bence bu kadar uğraşmaya değerdi. Detaylarıyla fotoğraflamaya çalıştım ama aslında buna videolu bir daha güzel olurmuş. Artık bir dahaki sefere video yapmayı deneriz.

MALZEMELER
700 gr un
1-2 yemek kaşığı zeytinyağı
Biraz tuz
Aldığı kadar su
200 gram tereyağı (hamurun arasına sürmek için)
Yumurta sarısı (üzerine sürmek için arzuya bağlı)

İç Malzemesi İçin
500 gram yağsız dana eti
2 kuru soğan
2 tane patates
Sıvı yağ
Karabiber
Tuz


Hamurun Yapılışı

Un, zeytin yağı ve tuzu derin bir kabın içine alın. Yavaş yavaş ılık su ilave ederek yumuşak ama ele yapışmayan bir hamur elde edene kadar yoğurun. Hamurunuz kıvam aldıktan sonra hamuru üç bezeye ayırın ve üzerine bir poşet örtüp 15 dakika dinlendirin. Hamur dinlendikten sonra hamuru mantı hamurundan biraz daha ince açmanız gerekiyor. Tezgaha un serperek ilk hamurunuzu açın. Özbeklerin kalın oklavaları var onunla açmak çok kolay eğer öyle bir oklavanız yoksa, tahta korniş satan yapı marketlerden kestirebilirsiniz ancak boyasız cilasız olmasına dikkat edin böylece iki büyük bir de küçük oklava elde etmiş olursunuz. Bu oklavayla hamur açmanın daha kolay olduğunu göreceksiniz. İlk hamurunuzu açtıktan sonra kenara alın ve üzerine tereyağını eritip bir kısmını sürün. Bolca sürmek önemli. Daha sonra yeniden ikinci hamuru açın ve açtığınız hamuru yağladığınız hamurun üzerine alıp tekrar terayağı ile bolca yağlayın. Son bezeyi de açıp, aynı işlemi gerçekleştirdikten sonra en üstüne de kalan yağı sürün ve bir kenarından başlayarak sıkı sıkı rulo yapın. Oldukça sıkı katlamak gerekiyor. İyice sıkı rulo yaptıktan sonra bir yılan gibi olacak. Daha sonra hamuru tam ortasından tutarak, ortadan kenarlara doğru sıka sıka içindeki havayı çıkartmak gerekiyor. Buradaki püf nokta ise hamurun ortasından iki uca dogru sıkacaksınız, bir uçtan diğerine sıkarsanız olmaz. Ortadan iki uca doğru boğum boğum sıkıp, uzatacaksınız hamuru. Daha sonra gül gibi rulo yapıp bi 15-20 dakika dinlendirmek gerekiyor. Üzerine bir poşet  örtmeyi unutmayın. Bu arada soğanları, patatesleri ve etleri küçük küçük doğrayıp, biraz sıvı yağ tuz ve karabiber ile karmanlayıp, iç harcı hazırlayın. Malzemelerin gerçekten çok küçük doğranması gerekiyor, bir mısır tanesi kadar ya da az daha büyük olabilir. Çiğden yapacağımız için küçük olmaları iyi pişmeleri için önemli bir detay.

Şekillendirme

Hamurumuz dinlendiyse ve iç harcımız hazırsa, şekillendirme kısmına geçebiliriz...
Gül gibi sardığımız hamuru açıp1,5 parmak kalınlığından dilimliyoruz. Dilimlerin üzerine de hafifçe bastırıyoruz. Tüm dilimler hazırlandıktan sonra dilimin kenarındaki açık kısmı kaldırıp, üst kısma alıyoruz ve oraya bastırıyoruz böylece pişerken açılmıyor hamurumuz. Daha sonra küçük oklavayla ya da küçük bir merdaneyle alttan üste, sağdan sola yavaşça üzerinden bir kere geçip, sonrada alttan, üstten, sağdan ve soldan orta kısmını ezmeyecek şekilde hamuru açıyoruz. Hamurun ortasına pek dokunmuyoruz ki şekil bozulmasın. Hamuru avuç içinden az daha büyük açtıktan sonra içine harçtan bolca koyup, üstten ortaya dogru katlıyoruz. Kalan kısmıda iki yandan ortada buluşturarak katlıyoruz. Fotoğraflar umarım yeterli desteği verecektir anlatıma. Sonrada katladığımız yeri içe doğru kıvıra kıvıra tekrar kapatıyoruz, böylece alttan patlama yapmıyor. Sonra kıvırdığımız yer alta gelecek şekilde yağlı kağıt serilmiş tepsiye diziyoruz. Tepsiye dizdiğimiz samsa böreklerimizin üzerine isterseniz hafifçe yumurta sürebilirsiniz ama yumurtasız daha güzel çıkıyor şekli ve bence tadı daha güzel oluyor ama iki türlü de yapıp fırındayabilirsiniz. Fırınınızı önceden 180-200 dereceye ayarlayın ve 5 dakika fırın ısındıktan sonra börekleri fırına verebilirsiniz. Yaklaşık olarak 25-30 dakikada pişiyor ama siz yinede arada kontrol edin çünkü her fırının ısısı ve pişirme süresi farklı oluyor. 



 Fırından çıkan Samsaların yumurtasız olanı üstteki fotoğrafta, yumurtalı olanı ise altta göründüğü şekilde oluyor. Fırından çıktıktan 10 dakika sonra servise hazır olan Samsaları afiyetle ikram edebilirsiniz. Umarım dener ve beğenirsiniz. Biz çok sevdik, herkese tavsiye ediyoruz. Şimdiden deneyen herkese adiyet olsun...

Sevgiyle, sağlıkla ve afiyette kalın...



16 Ocak 2015

ERİK SUYU ve SÜT YAPAN TARİFLER BAŞLIYOR



Yeni bir kategorimiz var artık "Süt Yapan Tarifler". Bundan sonra bu kategoride paylaşacağım tüm tecrübelerimi. 3 çocukta yaşadığım ne varsa tüm tecrübelerimi yazacağım yeni bir kategori alanı burası. Bence her anne yazmalı kendi tecrüblerini çünkü ne kadar tecribeniz olursa olsun her çocuk ayrı bir dünya her emzirme dönemi ayrı bir hikaye bence.. Bugün bir klasik tarifle girişi yapacağım. Kırmızı Erik suyu Arnavutluk'ta hastanelerden doktorların ve hemşirelerin size verdikleri ilk şey. Hastanede yoksa bile yapıp getirmelerini söylüyorlar refakatçilere. 

Erik suyunu hazırlarken şu iri kocaman eriklerden seçmek çok isabetli ayrıca mürdüm erikte olabilir ya da bahçeden toplanmış kırmızı top top eriklerden. Burada yapacağımız komposto şekersiz olacağından kilo yapar derdiniz olmasın. Aslında hiçbir şeyi kafaya takmayın sütün düşmanı düşünmektir aslında. Sizin düşünüp kafaya taktıkça gidiyor süt. Süt hikayemi diğer posta bırakıyor ve tarife geçiyorum.


MALZEMELER

1 kilo kırmızı erik
2 litre su
1-2 çubuk tarçın

YAPILIŞI

Erikleri güzelce yıkayın ve 2 litre su dolu tencereye alın ve kaynatın. Kaynamaya başlayınca 10-15 dakika daha kaynasın. Sonra ocağı kapatın ve bir iki tane çubuk tarçını içine atıp, soğumaya bırakın. Soğuduktan sonra ister süzerek, isterseniz süzmeden içebilirsiniz. Yaz aylarında soğuk, kış aylarında da ılık içebileceğiniz harika bir içecek ve gün boyu bu iki litre erik suyunu tüketin yanı sırada 2 litre su tüketmenizi tavsiye ediyorum.

AFİYET ve SÜT OLSUN

BENİM BÜYÜK AİLEM




Büyük ailelere hep gıpta ile bakmışımdır. Şöyle 4-5 çocuk, aile büyükleri falan. Kolay değildi elbet ama güzel olduğuna emindim. İlk oğlumdan sonra tam 7 yıl (ki 4, yıldan sonra artık herkese bizim çocuğumuz olmuyor diye ilan etmiştim bile) çocuğumuz olmadı. 7. yıl dolup birkaç ayda geçmişti üzerinden, o zamanlar üniversiteye gidiyorum (yaşlı öğrenci statüsündeyim ama :D), sınavlar, stresler içindeyim aaaa bi baktım habersiz biri gelmiş yerleşmiş kalbime :) Ardından müjdelerle geldi Memomuz. Şimdi 3,5 yaşında maşallah kıpırdak da bi oğlan. 4 kişilik olan ailemiz ve artan sorumluluklar bir 3. çocuk cesaretini almıştı benden ta ki Cennet Meleğimizin haberini alana kadar. 2012 Kasım ayıydı, şok olmuştum, beklemiyordum çünkü ve korkmuştum. Mehmet Giray daha 16 aylık filandı. İlk şokla bi ağladım falan ama hemen de alıştım bu fikre. İnsan ne çabuk alışıyor anneliğe değil mi! Ama çok çabuk oldu ayrılığımız. 2,5 aylıkken onu cennete uğurladık, gözlerimizde yaşlarla. İnşallah cennette kavuşacağımızın hayaliyle teselli bulduk. Ocak 2013'de bu acıyı yaşarken yanımızdaydı ananem, 90 yaşına bastı Haziran 2013'te sonra Türkiye'ye döndü ve ardından da bir sıcak Ağustos gecesi o da meleğimin yanına göçtü gitti. Ailemiz eksiliyordu, yaş geçiyordu. Genç değildim. 36 yaş genç bi yaş değildi bence. Bu üst üste yaşadığım acıları bir tek şey dindirebilirdi, yeni bir nefes. Açtım ellerimi Allah'a ve yalvardım, katından bir hediye istedim bize. Sağlıkla gelsin istedim. Duanın vaktiymiş herhalde, hemencik gönderdi Yaradan bize güzel bir hediye. Zorlu bir süreçti, yaşadığım acılardan oynayan tansiyonum hamileliğimi de etkiliyor ara ara tansiyonum çıkıyordu. Yine de sabretti Hasoğlum, 38. haftada Arnavutluk'ta dünyaya geldi. Ve biz 5 kişilik kocaman bir aile olduk. Kolaymıydı? Hayır. Zormu? Evet. Yine yapmak istermiydim Kesinlikle Evet :) Ama bunca yorgunluk bana yüksek tansiyon ve panik atak olarak geri dönmüştü. Keşke demiyorum çünkü demek ki hayırlısı böyleydi ama 4-5 tane çocuğum olsun isterdim gerçekten. Biri cennete olduğu için 4 evladım var aslında buna da şükrediyorum. Rabbim acılarını göstermesin 3 oğlum var, sonra 3 de kızım olacak nasılsa onlar evlenince ve sonra torunlarım olacak. Bunların hayalini kurmak erkenmi diyosunuz? Bence değil. Bugün 37 yaşımda bu satırları yazarken biliyorum ki yarın birde bakacağım dediklerimin hepsi olmuş. Hayat o kadar kısa ve çabuk geçiyor..

UPUZUN BİR ARADAN SONRA YENİDEN MERHABA



En son 24 Nisan 2013 te bir tarif koymuşum.. Ne uzun zaman olmuş yazmayalı ve ne çok şey değişti hayatımda.. Master bitti hatta tezi bile bitti. Ocak 2013 ayında kaybettiğim bebeğimin acısı daha yüreğimizde soğumadan Rabbimiz bizi tüm ailemizin annesi, anneanneciğimin yokluğuyla sınadı. Mekanı cennet kabri nur olsun inşallah. Onun acısının tarifi yoktu yine de "Allahtan geldil yine O'na döneceğiz" dedik ve sabretmeye çalıştık Rabbim onun acısını unutturacak başka acılar vermesin inşallah. O 90 yaşına basıp, ebedi hayata açtı gözlerini. Nur gibi pamuk bir ananeydi, onun hikayesini bir başka postta paylaşacağım inşallah.

Bu üst üste yaşadığımız iki acının ardından Rabbimizin hediyesi 3, oğlum Hasan Feyzi dünyaya geldi 12 Haziran 2014 Berat gecesinin sabahında. O da ayrı bir hikayeydi. Hamilelikte yaşadığım sıkıntılar, tansiyon, panik atak. Anlatılacak öyle çok biriktirmişim ki.. Hepsini bir bir yazacağım ama sırayla. Aradan geçen neredeyse iki yılın acısını çıkartırız sonra değil mi :)

Bunların ardından Kasım 2014'de radyoda işe başladım. Radyoda kendi tariflerimi verdiğim bir program yapıyorum. Yani eski işime, yıllarca yaptığım radyoculuğa geri dönmüş oldu 15 yıl sonra :) Hem severek yaptığım hemde gerçekten keyif aldığım bir iş. Halen Arnavutluk'ta yaşıyoruz. Artık buralı bile olduk diyebiliriz çünkü vatandaşlığımız çıktı :)

Herşeyi uzun uzun yazacağım bu şimdilik kısa bir merhaba olsun benden siz eski dostlara ve yeni okuyuculara :)

Sevgiler..